Klinik Psikolog Gizem Savruk


Duygu, öznel bir zihin durumudur. Duygular, iç uyaranlara (düşünceler veya anılar gibi) veya çevremizde meydana gelen olaylara verilen tepkiler olabilir. Duygular ruh haliyle aynı şey değildir. Ruh hali, bizi belirli bir şekilde tepki vermeye yatkın hale getiren bir zihin durumudur. Örneğin, düşük ruh halinde olan birinin ayağı taşa takıldığında sinirlenme olasılığı daha yüksektir. İyi bir ruh halinde olan birinin ise bu olay karşısında eğlenme olasılığı daha yüksektir. Genel olarak, duygular bir olaya verilen tepkilerdir, ruh halleri ise olaydan önce ve olay boyunca mevcuttur.

Duygular kendi başlarına ne iyi ne de kötüdür. Onlar sadece birer tepkidir. Ancak, duygularımızla hareket etme (ya da etmeme) şeklimiz refahımızı güçlü bir şekilde etkileyebilir.

Duygu Türleri

Duygular öznel olduğu için, insanlar genellikle onları nasıl kategorize edecekleri konusunda anlaşmazlığa düşerler. Bazı insanlar insanların sadece altı temel duyguya sahip olduğunu iddia eder. Diğerleri ise 34.000 kadar benzersiz duygu türüne sahip olduğumuzu savunur.

Duyguları kategorize etmenin yaygın bir yolu Dr. Robert Plutchik’in duygu çarkıdır. Plutchik sekiz temel duyguyu bir gökkuşağı çarkında düzenler. Her duygu kendi “zıttının” tam karşısına yerleştirilmiştir:

  • Neşe ve Üzüntü
  • Güven ve Tiksinti
  • Korku ve Öfke
  • Sürpriz ve Beklenti

Plutchik’e göre birçok duygu, sekiz temel duygunun daha güçlü ya da daha zayıf versiyonlarıdır. Örneğin, öfke kızgınlığın daha yoğun bir türü iken, kızgınlık daha hafif bir türüdür. Sekiz temel duygu birleştirilerek daha karmaşık duygular yaratılabilir. Örneğin, neşe ve güveni bir araya getirmek sevgiyi yaratabilir.

 

Vücuttaki Duygular

Duygularımız limbik sistem adı verilen bir grup beyin yapısı tarafından kontrol edilir. Limbik sistem, duygusal durumlarımızı teşvik eden kimyasallar salgılar. Hissettiğimiz duygunun türü hangi kimyasalların salgılandığına bağlıdır. Örneğin, oksitosin hormonu sevgi duygularını deneyimlememizi sağlar.

Duygular sadece zihinsel durumumuzu yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda vücut kimyamızı ve işleyişimizi de değiştirir. Örneğin, korku hissettiğimizde sempatik sinir sistemimiz harekete geçer. Göz bebeklerimiz büyür, kalp atış hızımız artar ve terlemeye başlayabiliriz. Tersine, bedensel durumlarımız da duygularımızı etkileyebilir. Öfkeliysek veya korkuyorsak, parasempatik sinir sistemimizi aktive etmek için derin nefesler alabiliriz. Bu sistem, kalp atış hızımızı yavaşlatır ve sakinleşmemize yardımcı olur.

Kültürler arası araştırmalar, her duygunun vücudumuzda farklı şekilde tezahür ettiğini göstermektedir. 2014 yılında yapılan bir çalışmada, katılımcılar belirli bir duyguyu harekete geçirmeyi amaçlayan kelimeler, hikayeler veya yüz ifadelerine maruz bırakılmış, sonrasında katılımcılardan vücutlarının artan ya da azalan aktiviteye sahip olduğunu düşündükleri kısımlarını boyamaları istenmiştir.

Her duygu türü vücut üzerinde kendine özgü bir “plan” bırakmıştır. Örneğin, öfke kişinin baş, göğüs ve kollarındaki aktivitenin büyük ölçüde artmasına neden olmuştur. Başka bir deyişle, katılımcılar ağır nefes alma, avuç içlerinin terlemesi ve yüzlerinin kızardığını belirtmiştir. Bu arada, iğrenme yaşayan kişiler boğaz ve karın bölgelerinde daha fazla aktivite bildirmişlerdir (muhtemelen mide bulantısını yansıtmaktadır). Mutluluk, tüm vücutta aktivite artışına neden olan tek duyguyu olmuştur.

 

Neden Duygularımız Var?

Tarih boyunca filozoflar insanların duygulardan gerçekten fayda sağlayıp sağlamadığı üzerine kafa yormuşlardır. Güçlü duyguların muhakememizi gölgelediği ve daha sonra pişman olacağımız şeyler yapmamıza neden olduğu pek çok durum vardır. Tamamen mantıkla hareket etmek daha iyi olmaz mıydı?

Bununla birlikte, birçok araştırmacı insanların tipik olarak duygulara sahip olmaktan fayda sağladığına inanmaktadır. Geçmişte duygularımız bizi belirli hayatta kalma stratejilerine doğru motive etmekteydi. Her temel duygunun kendine özgü bir amacı vardı. Örneğin, atalarımız tehlikeli bir hayvanla karşılaştığında, korku onları güvenli bir yere kaçmaya itiyordu. Evlerine dönerken bir engelle karşılaştıklarında, öfke onları pes etmek yerine sorundan kurtulmaya motive etti ve eve güvenli bir şekilde vardıklarında, sevinç duyguları hayatta kalmalarına yardımcı olan davranışları pekiştirirdi.

Duygular olumsuz olsalar bile bir amaca hizmet edebilirler. Yaşadığınız duyguları değiştirmeye çalışmak yerine, onlara nasıl tepki verdiğinizi düşünün. Zorlukları yaratan genellikle duyguların kendisi değil tepkilerdir. Duygular kim olduğunuzun önemli bir parçasıdır, ancak zaman zaman dağınık, karmaşık ve düpedüz kafa karıştırıcı olabilirler. Duygularınızı nasıl adlandıracağınızı ve onlar hakkında nasıl konuşacağınızı bilmek hem kendinizle hem de başkalarıyla – duygusal sağlık geliştirmenin önemli bir parçasıdır.

Bununla birlikte, duyguların çözdüklerinden daha fazla soruna neden olduğu zamanlar da vardır. Klinik anksiyetesi olan kişiler korkuyla motive olmak yerine korkudan felç olabilirler. Depresyondaki bireyler o kadar çok üzüntü hissedebilirler ki neşe duyma yetilerini kaybederler. Klinik tanısı olmayan kişiler bile duygulara boğulabilir.

Çoğu durumda, şefkatli bir danışman bireylerin sıkıntı verici duygularını kontrol etmelerine yardımcı olabilir. Terapide bireyler, duyguları ile hayatlarına nasıl devam edeceklerinin becerisini kazanıyor olurlar. 

Yoğun duygular hayatınızı bir hayli zorluyorsa bir terapiste danışabilirsiniz.