Klinik Psikolog Gizem Savruk


Sosyal medya herkesin kendi markasını oluşturmasını, yaratmasını ve geliştirmesini sağlar. Diğerleri bu kişisel marka ile etkileşime girerek onu geliştirir ve değiştirir. Bu dinamik süreç, profilin arkasındaki kişiden kopuk bir sosyal medya imajı yaratabilir.

Çoğu sosyal medya profili, bir kişinin hayatını pembe gözlüklerle sunarak, o kişinin yalnızca en iyi ve en beğenilen yönlerini tasvir eder. Tek bir “samimi” görüntü için saatler süren bir hazırlık ve yüzlerce fotoğraf çekimi gerekmiş olabilir. Olumsuz ya da kusurlu görüntülerin hepsi görülmez.

Bazı bireyler için sosyal medya kullanımı sahtekârlık sendromuna katkıda bulunabilir. Bu kişiler başarılarını kabul etmekte zorlanabilirler. Gerçek benliklerinin itibarlarını karşılamadığını düşünebilir ve sonuç olarak ciddi bir kendinden şüphe duyabilirler. İnsanların tahminen %70’i yaşamları boyunca imposter sendromu yaşayacaktır.

Imposter Sendromunu Tanımak

Araştırmacılar bu olguyu ilk olarak 1970’lerde kendilerini sahtekar gibi hisseden yüksek başarılı kadınlar arasında tespit etmiştir. O zamandan beri araştırmacılar, birçok grupta sahtekârlık olgusunu tespit etmişlerdir. Ancak marjinal gruplar (kadınlar, genderqueer bireyler, ırksal/etnik azınlıklar, engelliler vb.) sahtekarlık sendromuna karşı daha savunmasız olabilir.

Tarihsel olarak ötekileştirilmiş topluluklar, kendileri gibi görünen başarılı insan örneklerini daha az görmektedir. Baskı, ayrımcılık ve mikroagresyonlar, kendinden şüphe duyma duygularını harekete geçirmeye yardımcı olabilir. 2017 yılında yapılan bir çalışma, ırksal ve etnik azınlık öğrencileri arasında sahtekârlık sendromunu artan depresyon ve anksiyete ile ilişkilendirmiştir.

İmposter sendromu olan kişiler, yeteneklerini, zekalarını, popülerliklerini vb. abartarak herkesi kandırdıklarından endişe edebilirler. Genellikle başarılarının sadece hayali olduğuna, liyakat yerine şansın bir ürünü olduğuna inanırlar. İmposter sendromunun diğer yaygın özellikleri şunlardır:

  • Kişinin kendi başarıları için övgü talep edememesi
  • Örneğin, iş yerinde ödül alan bir kadın kendi katkılarını küçümseyebilir ve ekibinin başarılarını öne çıkarabilir.
  • Algılanan başarısızlıklar veya eksiklikler nedeniyle yargılanmaktan korkmak. “Ortaya çıkarılmaktan” korkabilirler.
  • Aidiyet duygusu hissetmemek
  • Bu durum özellikle rekabetçi iş yerlerinde, siyasi örgütlerde ve üyeliği sosyal statü sağlayan diğer gruplardaki azınlıklar arasında yaygındır.

Imposter sendromu bazen kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olabilir. İnsanlar başarıları için övgü talep edemediklerinde, başkalarının bu başarıları fark etme olasılığı azalabilir. Bu durum kariyer ilerlemesini yavaşlatabilir, kişiyi başarısını hak ettiğine ikna edebilecek ödülleri ve teşvikleri azaltabilir.

Sosyal Medya Imposter Sendromunu Nasıl Artırabilir?

Sosyal medya platformları, bir kişinin başkalarının görmesini en çok istediği şeyleri sergilemesine olanak tanır. Bazı sosyal medya kullanıcıları bu konuda diğerlerinden daha iyidir ve mükemmel ve son derece başarılı bir yaşam yanılsaması yaratan ilgi çekici bir kişisel marka yaratırlar. Sosyal medya profillerinin hazır olması, kişinin kendisini birkaç dakika içinde düzinelerce başka insanla karşılaştırmasını kolaylaştırır. Hatta kişi benzer geçmişe sahip, benzer işlerde çalışan ya da aynı yaşta olan kişileri bile arayabilir.

İzleyici bu kusursuz imajla kıyaslanamaz. Bu durum, özellikle kişi kendisini iş yerindeki, okuldaki veya aynı meslekteki kişilerle kıyasladığında, güvensizlik ve imposter sendromuna yol açabilir.

Sosyal medya kullanıcıları, sosyal medyayı bir kişinin hayatının dürüst ve eksiksiz bir sunumu olarak değil, seçilmiş, kasıtlı bir markalaşma çabası olarak görerek imposter sendromuna karşı koyabilirler Günlük hayatın sıradan yönlerinin bile çevrimiçi bir karşılaştırma kaynağı haline gelmesi kolaydır. Örneğin öz bakım, refah için hayati önem taşır. Aynı zamanda bir kişinin ne kadar boş zamanı, desteği ve parası olduğunu göstermenin bir yolu da olabilir. Pahalı bir spa merkezinde akranlarının fotoğraflarını gören zor durumdaki bir üniversite öğrencisi, kendi kişisel bakım beklentileri konusunda umutsuzluğa kapılabilir.

Ebeveynlik, evcil hayvan sahipliği, hediye verme, zaman yönetimi ve hatta temizlik bile aynı şekilde sosyal medya karşılaştırmalarını tetikleyebilir. Dolayısıyla, iş yerinde kendini sahtekar gibi hisseden bir kişi daha önce diğer becerilerine ilişkin güvencelerle kendini rahatlatabilirken, sosyal medya birçok alanda yetersiz hissetmeyi mümkün kılıyor.

Bu sürekli karşılaştırma zamanla sahtekâr sendromuna ve diğer ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir. Kusursuz görünen bir hayatı izleyen bir kişi “Ben neden bunu yapamıyorum?” diye merak edebilir. Gerçek şu ki, kusursuz bir hayat yaşıyor gibi görünen kişi muhtemelen sosyal medyada sunduğu hayatı sürmüyor.

2017 yılında yapılan bir araştırma, sosyal medyada günde 121 dakika veya daha fazla zaman geçiren kişilerin izolasyon hissi bildirme ve “İnsanlar beni neredeyse hiç tanımıyormuş gibi hissediyorum” gibi ifadelerle özdeşleşme olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Diğer çalışmalar da yoğun sosyal medya kullanımı ile ruh sağlığının kötüleşmesi arasındaki bağlantıyı desteklemektedir. Örneğin, 2015 yılında ergenler üzerinde yapılan bir çalışmada, günde iki saatten fazla sosyal medya kullananların ruh sağlığının kötü olduğunu bildirme olasılığının daha yüksek olduğu bulunmuştur.

Sosyal Medya Okuryazarlığı

Sosyal medya neyin normal olduğuna dair algımızı zayıflatabilir. Örneğin, mükemmel bir şekilde düzenlenmiş evleri, kusursuz bir cilde ve saça sahip insanları veya iş yerinde hiç hata yapmayan çalışanları günlerce inceledikten sonra, bir sosyal medya tüketicisi bu deneyimleri norm olarak görmeye başlayabilir. Bu durum, özellikle de sahtekârlık sendromuna karşı zaten savunmasız olan kişiler için son derece rahatsız edici olabilir. Bir kişi kendi sosyal medya imajını sahte olarak görürken, başka bir kişinin imajını gerçek değerinde kabul edebilir.

Sosyal medya kullanıcıları, sosyal medyayı bir kişinin hayatının dürüst ve eksiksiz bir sunumu olarak değil, seçilmiş, kasıtlı bir markalaşma çabası olarak görerek imposter sendromuna karşı koyabilirler. Sosyal medya hesapları kişisel reklamlar gibi hareket eder, iyiyi vurgular ve bir kişinin hayatını yalnızca en olumlu terimlerle çerçeveler.

Imposter Sendromu ile Nasıl Başa Çıkılır?

Birkaç strateji, sahtekârlık sendromuna karşı koymaya yardımcı olabilir. Bunlar şunları içerir:

Temsili ve çeşitlilik içeren medya kullanın.

Azınlıklar kendilerine benzeyen insanları başarılı rollerde gördüklerinde, kendilerini sahtekar gibi hissetme olasılıkları azalabilir.

Bilişsel stratejiler kullanın.

Kendinize birçok başarılı insanın sahtekar gibi hissettiğini hatırlatın. İnsanlar genellikle içsel olarak hissettiklerinden çok daha kendinden emin, “birlikte” bir görüntü sunarlar.

Özsaygınıza sürekli zarar veriyorsa sosyal medya kullanımını sınırlayın.

Sizinkine benzer deneyimleri olan bir akıl hocası bulun.

Çeşitli bir destek sistemi oluşturun.

Kendinize yakın zamandaki başarılarınızı hatırlatın. İltifatlar veya ödüllerden oluşan bir dosya tutmak yardımcı olabilir. Başarıların, bir astı rolünde başarılı olması için eğitmek veya ofiste morali iyileştirmek gibi daha ince olabileceğini de unutmayın.

Terapi, imposter sendromu ve tetiklediği acı verici duygular konusunda yardımcı olabilir.

Bir terapist ayrıca bireyin imposter sendromunun başarısını engellemesini önlemesine de yardımcı olabilir. Terapide kişi, kendini yıpratan düşünceleri düzeltmek için bilişsel-davranışsal stratejiler öğrenebilir. Geçmişlerinin, (ailesel, kültürel ve sosyal) benlik kavramlarını nasıl etkilediğini keşfedebilirler. Ya da daha iddialı olmak ve başarılarını takdir etmek için stratejiler uygulayabilirler.